Tuesday, January 02, 2007

"you will never walk alone"

when you walk through a storm
hold your head up high
and don't be afraid of the dark
at the end of a storm is a golden sky
and the sweet silver song of a lark

walk on through the wind
walk on through the rain
tho' your dreams be tossed and blown
walk on, walk on
with hope in your heart
and you'll never walk alone
you'll never, walk alone



You Will Never Walk Alone (İngilizce Asla Yalnız Yürümeyeceksin) aslında bir kilise ilahisi olmasına rağmen, İngiliz Liverpool takımı taraftarları ile özdeşleşmiş bir şarkıdır.

Bu şarkının Liverpool marşı haline gelmesinde, takımın yaşadığı Heysel ve Hillsborough facialarının da büyük önemi bulunmaktadır. 1963-1964 sezonu boyunca Dj Stuart Bateman maç başlamadan önce Anfield’da haftanın ilk 10 listesindeki şarkıları çaldı. 10 Kasım 1963'te you'll never walk alone listelere 18 numaradan girdi. Bir sonraki hafta yedinciliğe yükseldi ve bu sayede Stuart Bateman’ın çaldıkları içinde yer alıp, Anfield’da ilk kez hoparlörlerden yükseldi. bunun son olmayacağı da kısa sürede ortaya çıktı. 31 Kasım’da şarkı listede ilk sırayı aldı ve böylece The Pacemakers kariyerinin ilk 3 şarkısıyla birden listelerde 1. olan ilk İngiliz grup olmuş oldu.


Bu sırada Kop’taki taraftarlar şarkıyı kalplerine kazımaya başlamıştı. "Şarkı 1. sıraya yükselince biz de takımlar sahaya çıkarken onu söylemeye başladık" diye anlatıyor Cartwright. "Şarkı, staddaki atmosefere çok uyuyordu. Bir süre sonra şarkı çalmadığında ‘şarkımız nerede?’ deyip, ardından kendimiz söylemeye başlamıştık." zaten bir süre sonra da şarkı her maç öncesi stadda çalmaya başladı.

Diğer takımların taraftarları için, tek bir şarkının bu kadar çok şey ifade etmesini anlamak zor olabilir. Fakat unutulmamalı ki, bu şarkı takımın 1963-1964'te 17 yıl aradan sonra kazandığı şampiyonluğa tanık olmakla kalmadı, kulübün Heysel ve Hillsborough facialarının ardından yaşadığı en karanlık günleri ve en sonunda Anfield için kutsal adam olan Bill Shankly ile yaşanan müthiş başarıları da gördü. Liverpool taraftarları tarafından da sık sık hatırlatıldığı üzere, you'll never walk alone, kulübün tarihinin ve kimliğinin ayrılmaz bir parçası.

"http://tr.wikipedia.org/wiki/You_Will_Never_Walk_Alone"'dan alındı



Wednesday, November 29, 2006

Hangi general savaşta eline tüfek alıp, çatışmaya giriyor?

Futbolun Yorumu isimli sitemiz, Blogcu.com'daki yenileme çalışması nedeniyle yazı yayınlamaya izin vermediğinden, Antika Spor'dan geçici olarak hizmet alıyoruz.

27 Kasım 2006 tarihi Türk futbolu açısından bir milat olmuştur. O gün, Star Televizyonu, bir hafta öncesinde gazetelere yansıyan 2000 - 2001 yılı şampiyonluğunu belirleyen Samsunspor - Fenerbahçe maçında Fenerbahçe'nin şike yaptığını, konunun içinde olan ama can güvenliğinden endişe duyan adamı - Cihan Oskay'ı "İtirafçı" adı altında yayına almış; iddialarını bir bir bu şahsın ağzından ifşa etmiştir.

Bu, Fenerbahçe'ye tarihi boyunca atılmış ilk ciddi şike iddiası ve çamurudur. Elbette, "mazinde bir tarih yattığına" inanan Fenerbahçeliler için çok büyük bir şoktur. Fenerbahçe'ye gönülden bağlı olan benim için, gece başlayan ve sabaha kadar devam eden bu yayın tam bir duygusal çatışmaya dönüştü, kuşkusuz.

Yayının iddialarının tek bir dayanağı vardı; o gün işin içinde olduğu iddia edilen şahıslarla yapılan ses kayıtları. Cihan Oskay'ın yem sorularına öyle cevaplar veriliyordu ki, ertesi gün çok yakın bir dostum, "hukukçu kimliğimle ben ikna oldum," diyebiliyordu.

Bugün, Aziz Yıldırım'ın açıklamalarını SKY TURK TV'den izledim. Konuşmaların bitiminde Kanalın çok güzel bir sürprizi vardı. Yine Fenerbahçe için müthiş iddialarda bulunan ve o sırada yorum için stüdyoda bulunan, Fenerbahçe'nin içindeki bir yorumcuyla yapılmış bir telefon kaydını yayınladılar. Adam şok oldu elbette. sonra hemen açıkmalası geldi. Çok önce yapılmış 45 dakikalık bir görüşmede söylenen sözler, o konuşmada sorulmamış, kasıtlı yönlendirme sorularıyla tam bir "iddia bandına" dönüştürülmüştü.

Televizyonların ellerindeki teknolojik imkanlar bize böylesi şaşkınlık verici sonuçlar sunabiliyor. Hatta siz bile böylesi bir suçlamayla karşı karşıya kalabilir, bambaşka bir şey için söylediğiniz bir sözün, bir başka konu içinde söylemiş olduğunuza inanabilirsiniz.

O gece şike yaptığı iddia edilen Mustafa Çebi de bu duruma düştü.

Fenerbahçe Başkanı ve Yönetim Kurulu bugün ortaya çıkıp, şu mesajı vermiştir.

"Devletimiz, bütün hukuksal gücüyle bu iddiaların, geçmişte diğer takımlar adına söylenenler dahil hepsinin üzerine gitmeli; suçluları bulup, kamuoyunun önünde cezalandırmalıdır."

Biz Fenerbahçelilerin de tüm isteği arzusu budur. Ucu Başkana dokunsa bile Fenerbahçe'nin adı bu işin içinde temizlenmelidir.

Bugün yayınlanmış Fanatik Gazetesi'nin başlığı bu bağlamda çok anlamlıdır.

"Temiz olan eli kaldırsın!"

Linke tıklayıp okuyabilirsiniz.

Şike ve teşvik sadece ülkemize ait bir konu değildir. Fenerbahçe'yi bir an önce ikinci lige gönderme heveslilerin gösterdiği İtalya örneği, İtalya'nın Dünya Kupasını kaldırdığı günle eşzamanlıdır. İtalya bu anlamda tam bir çöplüktür bile denilebilir.

UEFA ya da FIFA'da olup bitenler sadece sezgilerimizin içindedir.

Türkiye'de de iyi saatte olsunlar vardır. Bugün vardır, herşey temizlenmiş gözükten sonra da olacaktır. Çünkü sistemin kendisi bu tür karanlık işleri yaratmaktadır.

İddia sahiplerinin ısrarla altını çizdikleri ve hedef gösterdikleri tek bir kişi var.

Aziz Yıldırım.

Hiç kimse aslında Fenerbahçe'nin adını anmak istememektedir. Çünkü Fenerbahçe, onun düşmanları için de bir rant kapısıdır. Bugün olağanüstü bir şekilde, tek bir yumruk halinde, ligden ve havuzdan çekileceği kararı alacak bir Fenerbahçe, bu kişileri de olması gereken yere gönderecek sifonu çekebilir.

Kimse böyle bir sonuç arzu etmemektedir.

Bu nedenle hedef olarak sadece bir şahıs ortaya atılmak istenmektedir.

Aziz Yıldırım'ın kişiliği ne olursa olsun; Fenerbahçe demektir. Bütün Fenerbahçeliler böyle algılar; ve düşünür. Ali Şen bile zamanında, "Aziz Yıldırım'a yönelen şeyi, kendimize, bütün Fenerbahçelilere yapmış sayar ve 25 milyon onun etrafında kenetleniriz" diyebilmiştir.

Amaç o kadar açıktır ki...

O zaman filmi başka açılardan izlemek gerekiyor. En azından Fenerbahçe Ailesi böyle görüyor ve düşünüyor.

"Aziz Yıldırım'ı yok etmenin hareketi bu federasyonun başa gelmesiyle başlamıştır."

O zaman Aziz Yıldırım alehine yapılmış her türlü hareket baştan bir soru işaretini beraberinde getiriyor. Kuşkusuz Aziz Yıldırım veya Fenerbahçe'den nefret edenlerin böyle bir derdi yok.

Aynı dönemde Galatasaray Başkanlığı yapmış, defalarca kere Türkiye Şampiyonluğu ve UEFA Şampiyonluğu Sn. Faruk Süren'in;

"Aziz beyi tanıyorum, böyle bir işin içinde olmaz" açıklaması ve desteği anlamlıdır.

Linkin içindeki;

"Genel olarak bakmak, önlemini almak lazım. Üstüne gitmek lazım. Ayrıca 2001 yılındaki şampiyonluğu Fenerbahçe değil, içimizdeki İrlandalılar istemedi."

Yorumunun altını özenle çizmek gerekiyor.

Konuyu o da bunu yapmıştı, şeklinde ele almak anlamsızdır.

Bu yazının hemen altında yeralan videoyu sadece biz neler neler yaşadık, bağlamında bir kere daha izlemek faydalıdır.

Bugün Fenerbahçe'nin üzerine atılan şey, çok kolaylıkla diğer takımlar için de yapılabilir. Teknoloji buna izin veriyor, biz bunu görüyoruz.

Elbette bu işin de sonu getirilmeyecek. Çünkü kimse Pandora'nın Kutusu'nu açmak istemiyor. Herkes onun üzerine daha ağır bir taş koymak istiyor. Biz taraftarlara da işin başka boyutta kavgası kalıyor.

Hepimiz taraftar olduğumuz kulübe irrasyonel bir anlayış ve inançla bağlıyız. Kimsenin ona çamur atmasına gönlümüz razı göstermiyor. Artık böyle oyunların oynanmamasını, sporun spor içinde kalmasını istiyoruz.

Cihan Oskay, onu kullananlar tarafından buruşturulup bir kenara atılmıştır. Şimdi kendilerini bu işin içinden kurtarmanın yolunu aramaya başlayacaklardır.

Camialar güçlüdür. Gücü mazilerinden gelir. Hepsinin mazisi de kendisine göre destanlarla ve kahramanlıklarla doludur. Bu olay herkese ders olmalıdır. Camialar üzeerinden rant sağlamaya çalışanlar mutlak suretle ezileceklerdir.

Bizim tarihimize ve şampiyonluklarımıza çamur atmayın. Aziz Yıldırım eğer böylesine basit bir insanla iş yapacak kadar akılsızsa, buna inanacaksak, o zaman elbette sonuçlarına katlanacaktır. Aziz Yıldırım'dan nefret etseniz bile konuyu bu bağlamda görmeniz gerekir.

Biz inanmıyoruz. Yoktur demiyoruz; ama en azından bu kadar da basit değildir diye düşünüyoruz.

Zaten yapılıyorsa herkes nasıl yapıldığını çok iyi biliyor. En azından Faruk Süren'nin açıklamalarından böyle bir sonuç çıkarıyoruz.

Son olarak, aklımızı durdurmadan soralım.

Hangi general savaşta eline tüfek alıp, çatışmaya giriyor?

Thursday, October 05, 2006

Rüştü Dağlaroğlu'nun Satırlarından...1

Rüştü Dağlaroğlu'nun Satırlarından...2

Rüştü Dağlaroğlu'nun Satırlarından...3

Rüştü Dağlaroğlu'nun Satırlarından...4

Rüştü Dağlaroğlu'nun Satırlarından...5

Rüştü Dağlaroğlu'nun Satırlarından...